Asıl adı Ahmet Mirza olan Kerem, Islahan Şahının oğludur. Şahın hazinedarlığını yapan Ermeni Keşişin kızı Aslı ile Kerem birbirlerini severler. Şah Keşişten kızı oğluna ister. Keşiş, bir müslümana kız vermek istemez. Fakat hükümdarın isteğini reddemez; bir mühlet ister ve bu mühletin içinde gizlice memleketten kaçar. Kerem de Aslı’nın peşinden yola düşer. İşte, Kerem’in sevdiği kızın ardınca bütün Anadolu’yu baştan başa gezmesi böylece başlar. Kerem artık yanında sadık arkadaşı Sofu, omuzunda sazı ile bir “Aşık” olmuştur. Her gittiği yerde, her rasladığına sazıyla ve yanık türküleriyle, Aslı’nın izini sorar, ona haber verenler de olur, vermeyenler de… Bazı defa nehirlere, dağlara, kayalara, dağlardaki hayvanlara derdini döker, yolunu bağlayan karlı, boranlı bellerden yol ister. Onun önüne çıkan engeller, bir defa inkisarına uğradılar mı iflah olmazlar. Kerem aşk ateşinde pişe pişe kemale erer, keramet sahibi olur. Allah onun her dileğini yerine getirir.
Bazı şehirlerde Kerem, Aslı Han’a bir zaman kavuşur. Keşişten habersizce bir müddet birbirlerine sevgilerini anlatırlar, dertlerini dökerler. Erzincan Bağlarında ve Kayseri’de olduğu gibi… Sonunda Kerem Aslı’sının peşinden Halep’e varır. Halep Paşasına kendini sevdirir. Paşa, Keşişi tehdit ederek kızını Kerem’e vermeye razı eder. İki sevdalının nikahları kıyılır. Fakat kötü ruhlu Keşiş onlara son fenalığı yapar. Kızına sihirli bir gerdeklik gömlek giydirir. Bu gömlek son düğmesine kadar açılır, tekrar kapanır imiş. Kerem sevdiğinin düğmelerini bir türlü çözemez. Yüreğinden kopup gelen ateşle yanar, kül olur. Kerem’in külleri dağılmasın diye bekleyen Aslı Han’ın saçları, küllerin içinde kalmış bir kıvılcımla tutuşur, iki aşığın ancak külleri birbirine kavuşur.
Sevgililerin birbirine kavuşmasıyla sona ermeyen bir macera olduğu için Kerem hikayesi toy, düğün ve kış geceleri muhabbetlerinde eğlence vasıtası olan halk hikayeleri arasında, çok sevildiği halde, başından sonuna kadar anlatılmaz, hatta birçok yerlerde bunun anlatılmasını günah sayarlarmış.